hiperaktivite

Erişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’unda Psikoterapi

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) uzun süre yalnızca çocuklarda görülen bir bozukluk olarak değerlendirildi. Yapılan araştırmalar DEHB’nin çocukluk çağında, erken ergenlik döneminde başlamakla birlikte olguların %50’sinden fazlasında erişkin dönemde de semptomatik olarak yaşam kalitesini etkilemeye devam ettiği gösterildiBir çalışmada olguların %35’inin 18 yaşından sonra tanı aldıkları bildirilmiştir (Biederman ve ark. 2006). Görünen o ki, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde tedavi için başvurmalarını gerektirecek düzeyde sorun yaşamadıkları halde bazı olgular erişkin yaşamda yeterli süpervizyon ve çevre desteği alamadıkları ve/veya erişkin hayattaki sorumlulukların kişinin performans kapasitesini aşması nedeniyle ilk kez erişkin yaşamlarında yardım arayışına gitmektedirler.

DEHB’li erişkinlerin yaşamlarında birçok farklı alanda işlevselliklerinin sorunlu olduğu pek çok çalışmada gösterilmiştir (Barkley ve ark. 2007; Weiss ve Hechtman 1993; Biederman ve ark 2006; Kessler ve ark. 2006). DEHB’si olmayanlarla karşılaştırıldığında DEHB’liler daha sık okul değiştirir, okuldan atılır ve eğitim hayatlarında aynı zekâ düzeyinde olan diğer öğrencilere kıyasla başarı düzeyleri daha düşüktür. DEHB’liler daha sık iş değiştirir, işten atılır, patronla kavga ederler; DEHB’si olmayanlara kıyasla daha düşük ücretle çalışırlar. Sosyal iletişimde karşıdakini dinleyememe, dürtüsellik nedeniyle karşıdakinin sözünü kesme, söylenmemesi gerekenleri söyleme gibi iletişim sorunları ilişkilerini olumsuz etkiler. DEHB’lilerin daha fazla trafik cezası aldıkları ve trafik kazasına maruz kaldıkları, eş, ebeveyn ve iş arkadaşı olarak ilişkileri de dâhil olmak üzere kişilerarası ilişkilerde daha fazla sorun yaşadıkları ve istenmeyen gebelik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından da daha fazla risk taşıdıkları gösterilmiştir. DEHB’liler daha çok evlilik sorunları yaşarlar, daha sık boşanırlar.

DEHB ile geçirilen uzun yıllar hastanın kendisine ve çevresine bakışı ve davranışları üzerinde bazı olumsuz etkileri olur. DEHB’nin doğrudan belirtisi olmayan bu ikincil özelliklerin DEHB’nin asıl semptomlarından ayırt edilebilmesi zor olabilir. Örneğin DEHB’linin dikkat eksikliğini, dağınıklığını ve unutkanlığını telafi etmek için obsesif kompulsif bozukluğunu düşündürecek şekilde fazla düzenli olmak gibi savunma mekanizması geliştirebilir. Büyük gayretine rağmen beklediği performansı gösterememiş olması zamanla benlik saygısında düşüklüğe ve çaresizlik duygusuna neden olabilir. Erişkin DEHB’liler çoğu zaman birincil DEHB belirtilerinden ziyade DEHB’nin sonucu olan yukarıda saydığımız sorunlar nedeniyle tedavi arayışına gitmektedirler. Hastaların bu ikincil sorunlar nedeniyle yardım arayışlarında psikoterapistlerin ilk başvuru adresi olması muhtemel görünüyor. İnternet üzerinden, eşlerden birinin DEHB’li olduğu bir popülasyonda yapılan bir araştırmada, katılımcıların %60’ından daha fazlası iki ya da daha fazla çift terapistine başvurduklarını belirtmişlerdir (Pera 2013, s.266).

DEHB’nin tedavisinde stimülanların etkinliği kanıtlanmış olmakla birlikte birçok hastada semtomlardaki düzelme ile işlevsellikte düzelme paralel olmayabilir. Uzun süre tedavi edilmeyen DEHB, bireyin hayata ve kendisine bakışını etkileyen ve yalnızca farmakoterapiyle düzelmeyen bazı bilişsel çarpıtmaların ortaya çıkmasıyla sonuçlanabilir. Örneğin: “Hayatımı çok fazla idare edemiyorum”; “Başarılı olduğumda bu, şans eseri ve tesadüfî oluyor”; “Ben başkalarından daha az değerliyim”; “Bu dünyada adalet yok”; “İnsanlar bana kızgın gibi görünüyor”; “Dünyaya yapacak çok az katkım var, belki de hiç yok”; “İşlerin iyiye gideceğine inanmıyorum” ve benzeri bilişsel çarpıtmalar bir DEHB’linin bütün hayatını etkilediği gibi farmakoterapi sürecini de olumsuz etkileyebilir. Yanı sıra, DEHB’ye eşlik eden emosyonel sorunlar, baş etme stratejilerindeki yetersizlik birçok erişkin hastada ek olarak psikoterapiyi gerekli kılmaktadır. Bu noktada, DEHB’linin zaman içinde geliştirdiği işlevselliği bozan baş etme stratejilerine birkaç örnek verelim. Başarısızlığa mahkûm olduğuna inandığınız bir işten kaçınmak insan tabiatının bir gereğidir. Bir DEHB’li, önceki başarısız girişimlerinin sayısı başarılı olanlardan az olduğu için, başarısızlık riskine girmemek adına “kaçınma stratejisini benimseyebilir. Örneğin birçok DEHB’li kitap okumayı sevmediklerini söylerler. Bu tutumlarının zaman için geliştirdikleri bir “kaçınma” stratejisi olduğunun farkında bile olmayabilirler. DEHB’li yapması gereken bir işi son güne kadar “erteler”. Bu strateji örneğin sınavdan hemen önceki uyarılmışlıkla DEHB’linin daha uyarılmış olmasını, böylece dikkatini yoğunlaştırabilmesini sağlasa da, çoğu zaman görevin bitirilememesi gibi bir sonucu da doğurur. Zorluk karşısında kullanılan bir başka strateji de “işleri ve faaliyetleri aceleye getirmek”tir.Dürtüsellik temel bir DEHB özelliğidir fakat burada amaç sıkıcı bir işi bir an önce bitirmektir. Aşırı kontrolsüzlük hissi duyan bazı insanlar, etraflarındaki her şey üzerinde tahakküm kurmaya çalışabilir. Bu şekilde “kontrolcülükbazı DEHB’lilerin geliştirdiği bir baş etme stratejisi olabilir.

Çocukluk çağındaki DEHB kadar olmasa da son yıllarda erişkin DEHB’de psikososyal tedavilerin etkinliğiyle ilgili araştırmaların sayısında artış olmuştur. 1997 yılında American Academy of Child and Adolescent Psychiatry (1997) tarafından yayınlanmış olan tedavi kılavuzunda psikososyal tedavilerin etkinliğiyle ilgili verilerin klinik gözlem düzeyinde olduğu belirtilmiştir. DEHB’nin psikoterapisi için geliştirilen ilk yöntemler mevcut psikoterapi modalitelerinin DEHB’ye uyarlanması şeklindedir (Hollwell 1995, Ramsay ve Rostain 2005). Aşağıda kısaca gözden geçirildiği üzere, DEHB’de terapi ve psikososyal tedavilerin etkinliğine işaret eden çalışmalardaki tedavi modaliteleri farklılıklar göstermektedir. Bazı çalışmalarda bireyselleştirilmiş bir tedavi uygulanırken, diğer çalışmalarda grup uygulaması yapılmış ya da standart bir kılavuz haline getirilerek uygulanmıştır.

DEHB’de Psikoterapilerin Etkinliğine Dair Çalışmalar:

Wiggins ve arkadaşları erişkin DEHB’yle baş etme stratejilerini geliştirmeyi hedefleyen bilişsel davranışçı modele benzer bir yöntem kullanılan 4 seanslık psikoeğitim uygulaması yaptıkları 9 hastayı bekleme listesindeki hastalarla karşılaştırmışlar ve organizasyon, dikkatsizlik olanlarında anlamlı düzelmeler rapor etmişlerdir (1999). Wilens ve arkadaşları da farmakoterapi ile stabil olan 26 hastaya Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) uyguladıklarında, BDT’nin eklenmesinin kaygı, depresyon, DEHB belirtileri ve genel işlevsellikte, ilaç tedavisinin etkisine ek olarak daha fazla düzelme gösterildiğini bulmuşlardır (1999). Hesslinger ve arkadaşları diyalektik davranışçı terapiyi 13 seans olarak DEHB hastalarına uyarlayarak uygulamışlar ve yeni baş etme stratejilerini seans aralarında geliştirmek üzere günlük egzersizler, yazılı materyaller kullanmışlardır (2002). Çalışma sonunda DEHB belirtileri, genel sağlık ve dikkat parametrelerinde anlamlı düzeyde düzelme görülmüştür. Stevenson ve arkadaşları 8 seanstan oluşan bilişsel onarım (cognitive remediation) programını 22 hastaya grup formatında uyguladıkları çalışmalarında DEHB belirtilerinde, benlik saygısında ve öfke düzeylerinde kontrol grubuna kıyasla düzelme sağlandığını ve bu düzelmenin 2 ay ve 1 yıllık izlemlerde de korunduğunu rapor etmişlerdir (2002). Farmakoterapiye rağmen rezidüel belirtilerin mevcudiyetini devam ettirdiği 16 erişkin hastada bir kılavuz olarak standardize edilmiş 12 seanstan oluşan BDT uygulandığında, yalnızca ilaç tedavisine devam edilen kontrol grubuna kıyasla DEHB belirtilerinde, depresyon/anksiyete düzeylerinde ve genel işlevsellikte anlamlı düzelmeler gösterilmiştir (Safren ve ark. 2005). Büyük sayılabilecek 43 kişilik bir hasta grubunun dâhil olduğu, bireyselleştirilmiş BDT’nin uygulandığı ancak kontrol grubunun bulunmadığı açık bir çalışmada farmakoterapiye kombine edilerek altı aya yayılmış bir şekilde 16 seans gerçekleştirilmiş; sonuç olarak duygudurum, kaygı düzeyleri, DEHB parametreleri ve genel işlevsellik düzeylerinde anlamlı düzelmeler kaydedilmiştir (Rostain ve Ramsay 2006). Farklı bir terapi modalitesi olarak Problem Odaklı Terapi, farmakoterapiyle kombine olarak uygulandığında çalışmadaki diğer tedavi seçeneklerinden daha fazla hastada tedaviye yanıt alındığı bildirilmiştir (Weiss ve Hechtman 2006). Solanto ve arkadaşları (2008) 8-12 seansta uygulanan ve yürütücü işlevlerin geliştirilmesine odaklanan terapi uygulaması sonucunda dikkat eksikliğini de dâhil bazı parametrelerde iyileşme gösterirlerken, bu çalışmada hiperaktivite/dürtüsellik ölçümlerinde bir farklılık olmamıştır. Bu çalışma psikoterapinin bütün DEHB belirtilerinde aynı ölçüde düzelme sağlayamayabileceğine işaret etmektedir.

Sonuçlarını yukarıda sunduğumuz çalışmalarda, genellikle bilişsel davranışçı model üzerine kurulu bireysel ya da grup tedavilerinin kullanıldığını, psikoeğitim olarak isimlendirilebilecek şekilde DEHB’nin hastanın yaşamını nasıl etkilediğini öğrenmesinin sağlandığını, DEHB’nin sonucu olarak uzun yıllar içinde gelişen zayıf baş etme stratejilerinin farkına varıp geliştirmenin hedeflendiğini ve yine tedavi edilmeyen DEHB’nin bir sonucu olarak gelişen bilişsel çarpıtmaların ve benlik algısındaki olumsuzlukların düzeltilmeye çalışıldığını görüyoruz. Az sayıda da olsa bu çalışmalar psikososyal tedavi seçeneğinin DEHB’nin çekirdek belirtileri de dâhil olmak üzere işlevsellik ve duygudurumda olumlu gelişmeler sağladığını göstermektedir. Safren ve arkadaşlarının (2005) çalışması hariç yukarıda zikrettiğimiz çalışmalarda hastaların tedavi ve kontrol gruplarına randomize bir şekilde ayrılmamış olması bu çalışmaların sağladığı delil düzeyini kısıtlamaktadır. Ramsay’in gözden geçirmesinde ifade edildiği gibi psikoterapinin DEHB’deki etkinliğini inceleyen çalışmaların çoğunda, muhtemelen tedavi arayışı içinde olan gönüllü, işlevsellik düzeyi yüksek hastaların katılıyor olması, psikososyal tedavi modalitelerinin olumlu sonuçlarını pekiştiren bir faktör olabilir (2009). Ramsay işlevselliği daha bozuk olan DEHB grubunda tedavi sonuçlarının nasıl olacağının henüz belirsizliğini sürdürdüğünü ifade etmektedir. Diğer bir parametre olarak, bu çalışmaların çoğunda psikososyal tedavilerin ilaç tedavisine ek olarak kullanıldıklarını görünüyoruz. İlaç tedavisi yerine yalnızca psikoterapinin kullanılıp kullanılamayacağı sorusuna yanıt oluşturabilecek kontrollü bir çalışmaya rastlamadık. Yalnızca Ramsay ve Rostain’in çalışmasında (2011), çok az sayıda, yüksek düzeyde işlevselliği olan, yaşamsal sorunları açısından stabil, ek psikiyatrik hastalığı olmayan hafif şiddette DEHB’li olgularının farmakoterapi olmadan BDT’ten faydalandıkları bildiriliyor. Bu çalışmaya dayanılarak, “ilaç istemediği” için, genel tıbbi durum ya da yan etkileri nedeniyle farmakoterapinin uygulanamadığı durumlarda, hafif düzeyde, komomorbiditesi olmayan, yüksek düzeyde işlevselliği olan hastalarda tek başına psikoterapinin denenebileceğini söyleyebiliriz.

Bilişsel Davranışçı Terapi ve bu modele dayanan psikososyal müdahaleler dışında “DEHB Koçluğu” ve “Kendi kendine yardım grubu” uygulamaları da giderek yaygınlaşmaktadır. Goldstein (2005), koçluğun “eğitim, hatta iş sektöründen uzmanların, bilimsel çalışmaların desteği olmadan sundukları ve reklamını yaptıkları bir hizmet” olduğunu söylemektedir. Literatür incelendiğinde gerçekten de bir iki tane, kontrollü olmayan ve hastaların bir süzgeçten geçmeden kendi kararlarıyla başvurduğu koçluk programının faydalı olduğunu belirten çalışma mevcuttur (Kubik 2010). Bu araştırmaların DEHB koçluğunun yaygınlaştırılması için çaba harcayanlarca yapıldığı da dikkate alınmalıdır. DEHB koçları yaptıklarının terapi olmadığını, “farmakoterapi ve/veya terapinin tamamlayıcısı olarak, davranışsal, duygusal ve bilişsel sonuçlara odaklanarak, negatif sonuçları ve inançları değiştirmek için yaşam becerilerini geliştirmeye” çalıştığını belirtmekteler (Kubik 2010). Özellikle de ruh sağlığı alanından olmayan uygulayıcılar söz konusu olduğunda, ticari nedenlerle koçluğun ifade edilen sınırları içinde kalmamasının pratikteki en önemli olumsuzluk olduğu düşünülebilir. DEHB hastasını uygun bir şekilde doğru psikososyal müdahalelere yönlendirecek vaka yöneticisinin, çoğu zaman farmakoterapi ya da psikoterapinin sonuçlarını etkileyebilecek komorbid durumları ayırt edebilecek yeterlilikte psikopatoloji bilgisine sahip ruh sağlığı alanından bir uzman olmalıdır.

Erişkin yaşama geçişte ilişki sorunları, iş yerindeki sorunlar gibi özel konularda DEHB’lilere özel bir danışmanlık ve eğitimin verilmesi önemlidir. Ayrıca özellikle de kendi çocuklarında DEHB olduğunda, ebeveynlik DEHB’li erişkin için zorlu bir dönem olabilmektedir. DEHB’li çocukların ebeveynleri için hazırlanan psikoeğitim programlarının kendileri DEHB’li olan ebeveynler için modifiye edilmesi de önerilmektedir. Her koşulda hastanın yardım aradığı psikoterapistin DEHB’nin farkında olan, DEHB’nin doğrudan ve dolaylı sonuçlarının ayırıcı tanısını yapabilecek yeterlilikte olmalıdır. Ramsay (2009), DEHB’nin dikkate alınmadığı evlilik terapilerinin etkisiz olma riski taşıdığını belirtmektedir.

DEHB Farkındalığı Olmayan Terapi:

Elimizde bir araştırma sonucu bulunmamakla birlikte psikoterapiye başvuran bireylerde DEBH tanısı olasılığının normal popülâsyondan daha yüksek olduğu tahmin edilebilir. DEHB’nin evlilik üzerine etkileri hakkında yayınlanmamış bir çalışmanın sonuçlarına göre, DEHB’linin eşine göre “Önemsiz meseleler nedeniyle öfkelenme”, “Ortalığı dağınık bırakma”, “Mutlak bir zaman sınırı konmadıkça işleri tamamlamama”, “Aynı hataları tekrar tekrar yapma”, “Hayal kırıklıklarının acısını eşten çıkarma”, “Gerektiğinden çok sabredip sonra birden patlama”, “Kendisine söylenenleri hatırlamama”, “Hayal kırıklıklarıyla baş etmekte güçlük yaşama”, “Bir işe başlamakta zorluk çekme”, “Ev işlerini bitirmeme” DEHB’li bireyin evliliği en fazla olumsuz etkileyen on özelliği olarak sıralanmıştır (Ersoy 2014). Bu özellikler DEHB’linin eşinin sevilmediğini, önemsiz olduğunu, ihmal edildiğini hissetmesine neden olarak evlilik sorunlarına yol açmaktadır. Çoğu zaman ne hastanın kendisi ne de eşi bu sorunların farmakoterapiyle etkin bir şekilde tedavi edilebilen bir bozukluğun belirtileri olduğunu akıllarına getirmezler. Daha da kötüsü özellikle erişkinlerle çalışan terapistlerin de çoğunluğu DEHB konusunda bilgi ve tecrübe sahibi değildir. Lisans ya da yüksek lisans eğitimlerinde erişkin DEHB konusunda farkındalık yaratacak bir müfredat mevcut değildir. DEHB farkındalığı olmayan çift terapisi genellikle asıl sorundan uzaklaşmakta, örneğin, eşin adeta sorunun asıl nedeni gibi gösterilmesine ve kendisini daha da kötü hissetmesine neden olabilecek şekilde “karşılıklı bağımlılık” konusuna odaklanabilmektedir. İnternette DEHB’lilerin eşlerini içeren bir anket çalışmasında çift terapisine başvuran katılımcıların %41 gibi büyük bir kısmı, çift terapisinin ya hiçbir işe yaramadığını ya da işleri daha da kötü bir hale getirdiğini söylemiştir (Pera 2013, s.267). DEHB’nin yol açtığı ilişki sorunları dışındaki nedenlerle bireysel terapi için başvuran hastalarda da benzer şekilde DEHB farkındalığı olmayan psikoterapinin başarılı olma ihtimalinin düşük olacağını varsaymak makul görünmektedir.

Terapi Süreciyle İlgili Bazı Notlar:

Bir çalışmada psikososyal müdahale sonrasında düşük benlik saygısı bildirilmiştir (Wiggins 1999). Bu sonuç muhtemelen bir dereceye kadar hastanın kendisini “mâlul” kılan DEHB tanısıyla yüzleşmesi sonucu olabilir. Terapinin gerektiği ödevleri yine DEHB nedeniyle yapamıyor olmak da bazı hastaların hayal kırıklığı yaşamasına neden olabilir. Bu hastalarda başlangıçtaki başarısızlıkların da sürecin bir parçası olduğunu ve bu başarısızlıkların tedavi hedeflerine eklenmesi gereken DEHB etkileri olduğunu hatırlatarak erken terklerin (drop-out) önüne geçmeye çalışılması önemlidir.

Hangi terapinin ne zaman seçilmesi gerektiği sorusu vaka yöneticisinin cevaplaması gereken önemli bir sorudur. Eğer DEHB nedeniyle evlilik ve ilişki sorunları ortaya çıkmışsa ve müdahalesi aciliyet gerektiren bir ilişki/evlilik krizi söz konusu ise, DEHB farkındalığı olan bir çift terapisi öncelikli olarak tercih edilmelidir. DEHB’linin eşinin tükenmişlik durumu da ayrıca değerlendirilmelidir. Eşine destek olamayacak kadar tükenmiş durumda bir eş söz konusu ise, DEHB’linin tedavi sürecinde eşinin desteğinin önemli bir katkısının olabileceği dikkate alındığında DEHB’linin eşinin öncelikle yalnız başına bir terapistle görüşmesi daha uygun olacaktır. Bu çiftler için başlangıçta aynı terapisti paylaşmak pek de iyi bir fikir değildir. DEHB’nin farkında olmayan terapistler “karşılıklı bağımlılık” kavramına gereğinden fazla vurgu yapıyor olsalar da, gerçekten de bazı çiftlerde, DEHB’linin gerçekleştiremediği ilişki sorumluluklarının diğer eşe yıkılması sonucunda zamanla bir “karşılıklı bağımlılık” tablosu ortaya çıkarabilir. Bu durumda bireysel terapi DEHB’li olmayan eşin, sınırlarını korumasına yardımcı olabilir. DEHB’li olmayan eşin üstlendiği bazı görevleri bırakabilmesi gerekir ki, DEHB’li “kaçınma” stratejisiyle baş etmeyi öğrenebilsin.

Özellikle ülkemizde bazı terapistlerin danışanlarını ilaç tedavisinden uzak tutmaya çalıştıklarını görüyoruz. DEHB söz konusu olduğunda bu vahim bir hata olacaktır. Çünkü, tedavi edilmemiş DEHB varken terapi nafile olabilir. DEHB söz konunu ise ilaç tedavisini kötüleyen bir terapistin DEHB’yi bilmediğini ve bu nedenle hastaya faydadan çok zarar vereceğinin bilinmesi gerekir. Psikiyatristler zaman kısıtlılığından dolayı kimi zaman ilaç tedavisinin sonuçlarını değerlendirmek için bile yeterli zaman ayıramayabilirler. DEHB’li hastaların başlangıçta sağladıkları düzelmeyi zamanla unuttuklarını ve tedavinin ilerleyen zamanlarında, bu kazanımlar yokmuş gibi davranabildiklerini görüyoruz. Bir terapist hastanın sağladığı gelişmeleri daha yakından takip ederek ilaç izleminde psikiyatriste destek olabilir.

Sonuç:

Son yıllarda erişkin DEHB farkındalığının artmasına paralel olarak DEHB’de psikososyal tedavilerin etkinliğine dair çalışmaların sayısı da artmıştır. Henüz yeterli olmasa da bu çalışmalar psikososyal müdahalelerin özellikle ilaç tedavisiyle birlikte farmakoterapiye ek kazanımlar getirdiğini göstermektedir. Bu müdahaleler hastanın etkili baş etme stratejileri geliştirmesine katkıda bulunabilmekte, hastanın performasını ortaya koyamamış olmasının getirdiği ümitsizlik duygusunu azaltmakta, kendisini ve çevresini yargılamasını bozan bilişsel çarpıtmaları düzeltebilmektedir. Araştırılan psikososyal müdahalelerin genellikle bilişsel davranışçı modele dayalı olduğunu görüyoruz. Daha ticari kaygılarla da olsa yaygınlaşan ve reklamı yapılan koçluk yaklaşımı henüz yeterince araştırılmış bir müdahale olmaktan uzaktır.

Referanslar:

American Academy of Child and Adolescent Psychiatry (1997) Practice parameters for the assessment and treatment of children, adolescents, and adults with attention-deficit/ hyperactivity disorder. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 36 (Suppl 10): 85–121.

Barkley RA, Murphy KR, Fischer M (2007) ADHD In Adults: What the Science Says. New York: Guilford Press.

Biederman J, Faraone SV, Spencer TJ, Mick E, Monuteaux MC, Aleardi M (2006) Functional impairments in adults with self-reports of diagnosed ADHD: a controlled study of 1001 adults in the community. J Clin Psychiatry, 67: 524–540.

Ersoy MA, Durmuşoğlu TE, Ersoy HT. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun Evlilik ve İlişki Üzerine Etkisi. 6. Uluslararası Psikofarmakoloji Kongresi ve 2. Uluslararası Çocuk ve Ergen Psikofarmakolojisi Sempozyumu 16 – 20 Nisan 2014, Antalya.

Goldstein SA (2005) Coaching as a treatment for ADHD. Journal of Attention Disorders, 9: 379-381.

Hallowell EM (1995) Psychotherapy of adult attention deficit disorder. In A Comprehensive Guide to Attention Deficit Disorder in Adults. Edited by Nadeau KG. New York: Brunner/Mazel: 146–167.

Hesslinger B, van Elst LT, Nyberg E, Dykierek P, Richter H, Berner M, Ebert D (2002) Psychotherapy of attention deficit hyperactivity disorder in adults: a pilot study using a structured skills training program. Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci, 252: 177–184.

Kessler RC, Adler LA, Barkley RA, Biederman J, Conners CK, Demler O, Faraone SV, Greenhill LL, Howes MJ, Secnik K, Spencer T, Ustun TB, Walters EE, Zaslavsky AM (2006) The prevalence and correlates of adult ADHD in the United States: results from the national comorbidity survey replication. Am J Psychiatry, 163: 716–723.

Kubik JA (2010) Efficacy of ADHD Coaching for Adults With ADHD. J of Att Dis; 13(5) 442-453.

Pera G (2013) Sen mi, Ben mi, Erişkin DEHB mi? Sevdiğiniz Birinde Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olduğunda Lunapark Trenini Durdurmak, Çev.Ed. Ersoy MA., Psikoaktif Yayıncılık, İzmir.

Ramsay JR, Rostain AL (2005) Adapting psychotherapy to meet the needs of adults with attention-defi cit/hyperactivity disorder. Psychotherapy, 42: 72–84.

Ramsay JR, Rostain AL (2011) Clinical outcomes of five adults with ADHD receiving CBT without medications. Journal of Cognitive Psychotherapy, 25(4): 277-286.

Ramsay JR (2009) Evidence-Based Psychosocial Treatments for Adult ADHD: A Review. Current Attention Disorder Reports, 1: 85–91.

Rostain AL, Ramsay JR (2006) A combined treatment approach for adults with attention-deficit/hyperactivity disorder: results of an open study of 43 patients. J Atten Disord, 10: 150–159.

Safren SA, Otto MW, Sprich S, Winett CL, Wilens TE, Biederman J (2005) Cognitive-behavior therapy for ADHD in medication-treated adults with continued symptoms. Behav Res Ther, 43: 831–842.

Solanto MV, Marks DJ, Mitchell KJ, Wasserstein J, Kofman MD (2008) Development of a new psychosocial treatment for adults with AD/HD. J Atten Disord, 11: 728–736.

Stevenson CS, Whitmont S, Bornholt L, Livesey D, Stevenson RJ (2002) A cognitive remediation programme for adults with attention deficit hyperactivity disorder. Aust N Z J Psychiatry, 36: 610–616.

Weiss G, Hechtman LT (1993) Hyperactive Children Grown Up, edn 2. New York: Guilford Press.

Weiss M, Hechtman LT, The Adult ADHD Research Group (2006) A randomized double-blind trial of paroxetine and/or dextroamphetamine and problem-focused therapy for attention-deficit/hyperactivity disorder in adults. J Clin Psychiatry, 67: 611–619.

Wiggins D, Singh K, Getz HG, Hutchins DE (1999) Effects of brief group intervention for adults with attention deficit/hyperactivity disorder. J Ment Health Counsel, 21: 82–92.

Wilens TE, McDermott SP, Biederman J, Abrantes A, Hahesy A, Spencer TJ (1999) Cognitive therapy in the treatment of adults with ADHD: a systematic chart review of 26 cases. J Cogn Psychother, 13: 215–226.

Diğer Makaleler

» Evlilikte Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite'nin etkileri: Genel Bilgi
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunun Tanımını Yapar mısınız?
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunun Resmi Kriterleri
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunun Alt Tipleri
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunun Sıklığı Nedir?
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunda kalıtımın rolü.
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ve disiplin: denge
» Yeşil Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğuna İyi Geliyor
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu çocukluklarda görülen bir durum değil mi?
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu'nun (DEHB) erişkindeki olumsuz sonuçları
» Yalnızca dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısının konulması bile hastayı olumlu etkiler
» Dikkat Eksikliği Hiperaktive Bozukluğunun Tedavisinde Psikoterapilerin Yeri
» Dikkat Eksikliği Hiperaktive Bozukluğu evliliği nasıl etkiler?
» Bilgisayar ve Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu
» Dikkat Eksikliği Hiperaktive Bozukluğu'nun sıklığı artıyor mu?
» Farklı kültür ve etnik gruplarda DEHB sıklığı farklı mı?
» Dikkat Eksikliği Hiperaktive Bozukluğu ve Trafik Canavarı
» Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu evlilikte iletişim sorunlarına yol açıyor
» Diyet ve Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu İlişkisi
» İlaç tedavisi etkili olduysa ne kadar sürdürülmelidir?
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu sosyoekonomik düzey ilişkisi.
» DEHB tanısını koymadaki güçlükler
» Erişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu'nun tanı ve tedavisinde eşin rolü
» DEHB tedavinde ilaçlar gereğinden fazla kullanılıyor mu?
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu tanı ve tedavisinde laboratuvar testleri
» DSM-V ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu.
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu hastalarında uyku bozukluğu.
» Çocuğunda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan anne babalara tavsiyeler.
» Spor ve Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, çocuğunuz için hangi spor uygun?
» Dikkat Eksikliği Hiperaktive Bozukluğunun Tedavisinde Kullanılabilen İlaçlar Hangileridir?
» Epilepsi Hastalığı Olan ya da EEG Anormallikleri Olan Dikkat Eksikliği Hiperaktive Bozukluğu Hastalarında Metilfenidat Kullanımı Güvenli midir?
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan çocukta ödül ve ceza uygulaması nasıl yapılmalı?
» Dikkat Eksikliği Hiperaktive Bozukluğu Olan Çocuklarda Yatak Islatma (Gece İşemesi, Enüresis) ve Tedavisi
» Dikkat Eksikliği Hiperaktive Bozukluğu ve Borderline Kişilik Bozukluğu İlişkisi
» Uyku bozukluğu olan dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanılı çocuklarda melatonin kullanımı
» Wellbutrin (bupropion) ve Concerta (metilfenidat) ilaçlarının dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tedavisinde birlikte kullanılması mümkün müdür?
» Hipertansiyon Hastasında Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunun Tedavisi
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Tanısında Kullanılan Sürekli Performans Testleri
» Tik Bozukluğu ve Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Birlikteliği ve Tedavi
» Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Tedavisinde Kullanılan İlaçların Etkisi Plasebo Etkisi mi?
» Refleksoloji Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Tedavisinde İşe Yaramıyor

Güncel Duyurular

Duyuru - Haber

Twitter